Allah'ı c.c. nerde ve nasıl bulurum?

Bu yazımız, insanın yaratıcıyı nerede ve nasıl arayacağı hakkında derin bir içsel yolculuğa çıkaran bir rehber niteliğindedir.

Kapanmayan Kapılar: Dua ve İncitilen Kalpler   

Düşünsenize, dünyanın tüm imkânlarına sahip bir insan var önünüzde. Karnı tok, sağlığı yerinde, istediği her şeye sahip; hesapsızca harcadığı bir serveti var ve yarınını düşünme gereği bile duymuyor. Genelleme yapmıyoruz ama böyle insanlar, genellikle dua etme ihtiyacını nadiren hissederler. Onlar için hayat, sürekli bir daha fazla zenginlik, daha fazla itibar ve daha yüksek makamlar peşinde koşma telaşından ibarettir. Ne var ki, Kuran-ı Kerim'de Allah Teâlâ, insanın bu nankörlüğüne işaret eder ve bizleri uyarır:  

“Ne zaman insanoğluna bir lutufta bulunsak arkasını dönüp uzaklaşır; başına bir kötülük geldiğinde de uzun uzadıya yalvarıp yakarır.”(41/51)  

“İnsan, rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz buna kendisi de şahittir; O, aşırı derecede mal sevgisine kapılmıştır.” (100/6-7-8)  

Ancak insan, bazen yalnızlık anlarında, derin bir içsel boşlukta kendini kaybolmuş hissettiğinde, tüm varlığını sorgulama ihtiyacı içinde bulur. İşte o anlar, çoğu kez insanın yaratıcıya en yakın olduğu, kalbinin derinliklerinden gelen samimi bir dua ile içsel bir yolculuğa çıktığı zamanlardır. O, ne kadar inkar ederse etsin, en çaresiz anında yüce bir güce sığınma ihtiyacı hisseder.  

İnsanın bu hali, bir yandan onun acizliğini ve kırılganlığını gösterirken, diğer yandan da manevi bir uyanış için bir fırsat olabilir. Belki de, bu zenginliğin ve maddi olanakların arasında, gerçek zenginliğin ve mutluluğun yüce yaratıcı ile kurulacak manevi bir bağda yattığını fark etme zamanıdır. Belki de insan, ancak kendi iç dünyasında yaptığı bu yolculukta, asıl aradığı huzuru ve tatmini bulabilir.  

Kısacası, dua; insanın kendi iç dünyasında bir arayış, ruhunun derinliklerinde bir çağrı, yaratıcıyla kurduğu sıcak bir bağ ve en önemlisi, her türlü maddi varlığın ötesinde bir teselli kaynağı olabilir. İnsan, nerede olursa olsun, ne durumda olursa olsun, yaratıcıya içten bir niyetle yönelip dua ederek, kalbindeki boşluğu doldurabilir ve hayatın anlamını derinlemesine hissedebilir. Bu yüzden dua, sadece zor zamanlarda değil, her zaman insanın en güçlü sığınağı ve en samimi ifadesi olmalıdır.  

Peki, bu arayış nerede başlamalıdır? İşte bu yazımız, insanın yaratıcıyı nerede ve nasıl arayacağı hakkında derin bir içsel yolculuğa çıkaran bir rehber niteliğindedir.  

İnsan: Yaratılmışların En Mükemmel Varlığı    

İnsan, yaratılmışların en mükemmel varlığı olarak kabul edilmiştir. Onun kalbi, ilahi bir nazargâh olarak görülür. Bir Hadis-i Kudsi'de şöyle buyrulur:   

"Ben yere göğe sığmam, bir mümin kulumun kalbine sığarım." (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, II, 195).   

Tüm bunlar, mümin insanın kutsal mevkisini ifade etmekte ve kalp kırmanın ne kadar büyük bir suç olduğunu vurgulamaktadır.  


Kalbi Kırık İnsanların Özel Yeri    

Cenab-ı Hakk'ın kullarının dua ve yakarışlarına kapıları daima açıktır. Herhangi bir kusur veya hata işlemiş olsak da, tevbe ve dua yoluyla Rabbimize yönelmeliyiz . Bu nedenle, insanların Allah'a yönelmeleri, kalpleri kırılanlara yardım etmeleri ve adaleti korumaları son derece önemlidir.    
İnsanlar arasındaki adaleti ve merhameti korumak, dua yoluyla Allah'a yönelmek ve mazlumları desteklemek, insanın daha iyi huzurlu ve mutlu bir yaşam inşa etmesine ve ahireti kazanmasına vesile olabilir. Hem de Cennete giden yolun kapısını aralar .    
Peygamber Efendimiz'in aktardığı bir Hadis-i Kudsi'de de şunlar ifade edilir:    

“Kıyâmet günü aziz ve celil olan Allâh şöyle buyuracaktır:    

“−Ey âdemoğlu! Ben hasta oldum, Beni ziyâret etmedin!”    

Kul diyecek:    

“−Ey Rabbim, Sen Rabbü’l-âlemîn iken, ben Seni nasıl ziyâret ederim?”    

Cenâb-ı Hak buyuracak:    

“−Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyâret etmedin. Bilmiyor musun, eğer sen onu ziyâret etseydin, yanında Beni bulacaktın!..”    

Allâh Teâlâ buyuracak:    

“−Ey âdemoğlu!.. Ben senden yiyecek istedim, ama sen Beni doyurmadın!..”    

Kul diyecek:    

“−Ey Rabbim, ben Seni nasıl doyururum?! Sen ki, âlemlerin Rabbisin.”    

Cenâb-ı Hak buyuracak:    

“−Benim falan kulum, senden yiyecek istedi. Sen onu doyurmadın. Bilmez misin ki, eğer sen ona yiyecek verseydin, beni, onun yanında bulacaktın!..”    

Rabbimiz buyuracak:    

“−Ey âdemoğlu! Ben senden su istedim, Bana su vermedin!..”    

Kul:    

“−Ey Rabbim, ben Sana nasıl su içirebilirim? Sen ki, âlemlerin Rabbisin.” diyecek. Bunun üzerine Allâh Teâlâ:    

“−Falan kulum senden su istedi. Sen ona su vermedin. Bilmiyor musun, eğer ona su vermiş olsaydın, beni, onun yanında bulacaktın!..” buyurur." (Müslim, Birr 43)  

   

Hz. Musa bir gün Yüce Allah’a yalvarır. Ve şöyle  sorar:   

“Ya Rabbi ben seni  nerede arayayım? Nerede  bulayım?"  

“Musa!  Beni kalbi kırıkların yanında ara. Ben  onlara her gün ve gece bir kulaç yaklaşırım. Böyle olmasaydı helak olup  giderlerdi.” (Ebu Nuaym, Hilye,  2/364 )    
   

Dua, Mazlumların Silahıdır    

Zulme mâruz kalmış, gönlü incinmiş her kulun duası, imân veya küfür ehli olduğuna bakılmaksızın, Cenâb-ı Hakk’a arzolunur ve en kısa zamanda kabul olunur. Zîrâ mazlûmun duâsı ile Cenâb-ı Hak arasında perde yoktur. Peygamber Efendimiz, ashâb-ı kirâma böyle makbul olan mazlûmların duâsından sakınmalarını şöyle öğütlemişlerdir:    

Mazlûmun duâsından sakınınız. Zîrâ onun duasıyla Allâh Teâla arasında perde yoktur.” (Müslim, Îmân, 29).  

Ayrıca, üç kişi vardır ki Allah onların dualarını reddetmez:  


   -İftar edinceye kadar oruçlunun duası,    

   -Mazlûmun duası,    

   -Adaletli bir devlet liderinin duası." (Tirmîzî, Deavât, 48; İbn Mâce, Duâ, 2).