Ömür Bir An Gibi Geçer: Hidayet, İmtihan ve Sabır
Hayatınızda hatırladığınız ilk anınıza dönün, diyelim ki 5 yaşınıza. Sonra bugüne gelin. Kaç yıl geçmiş? Kiminiz 20, kiminiz 50 yıl diyecek…
Artık çocuklarımızın ellerinden telefonlarını bırakmıyor, arkadaşlarıyla fiziksel olarak buluşsalar bile telefonlarından online oyunlarla meşgul oluyorlar. Terbiyeyi öğretme görevi artık sadece bizlere ait değil , çünkü sosyal medya ve günümüzün karmaşık dijital dünyası çocuklarımızı kontrol ediyor.
Suçlu Acaba cep telefonlarımı yoksa bizmiyiz ?
Eskiden, babalarımız ve annelerimize hep saygı duyardık ve onlara özenirdik. Onlar bizim için gerçek birer rol modeliydiler. Aynı şekilde öğretmenlerimize de büyük bir saygı gösterirdik.
Çocukluğumuzda, imkanlar kısıtlı olsa bile mutlu olurduk. Sokakta arkadaşlarımızla oyun oynardık ve bu bize büyük bir mutluluk verirdi. O zamanlar cep telefonları henüz yoktu, bu yüzden arkadaşlarımızın nerede olduğunu bulmak için onları aramak yerine, gidebileceği yerleri gezerek onları bulmaya çalışırdık.
Peki ne oldu bize?
Artık çocuklarımızın ellerinden telefonlarını bırakmıyor, arkadaşlarıyla fiziksel olarak buluşsalar bile telefonlarından online oyunlarla meşgul oluyorlar. Terbiyeyi öğretme görevi artık sadece bizlere ait değil , çünkü sosyal medya ve günümüzün karmaşık dijital dünyası çocuklarımızı kontrol ediyor.
Hayatı, modayı Instagram'dan ve Facebook'tan; büyümeyi, bilgiyi ve dünyayı YouTube'dan öğreniyor. Ancak, bu yolda öğrendikleri şeyler, çoğu zaman mutsuzluklarına ,aile içindeki saygısız tavırlarına ve gerçek dünyadan kopmalarına yol açıyor. Peki, onları yönlendirenler kim, kontrol edenler kim? Gözümüzden kaçan bir gerçek var, onlar kendi sistemlerine göre eğitmek için çocuklarımızı esir almış durumdalar. Gereksiz zamanda gereksiz şeyler öğreterek çocuklarımızın beyinlerini meşgul ediyorlar, istedikleri gibi onları yönlendiriyorlar. Onların amaçları ne ? Geleceğimizi şekillendirip sonraki nesli köleleştirmek mi ?
Biz çocuklarımızı ne yapıyoruz? Kimlere teslim ettik? Televizyon bile daha masumdu, çünkü ailece seyrettiğimizde kötü sahneler geldiğinde hemen kapatırdık. Şimdi ise çocuklarımız odalarında kişisel şeytanlarıyla baş başa kalıyorlar.
Şimdi, anneler günde 2-3 saat arkadaşlarıyla konuşuyorlar, ancak onları ziyaret etmek gibi kişisel ziyaretler neredeyse yok gibi. Nasıl olsa telefonda görüştük, Covid var, uzak yol gibi bahanelerle kendimizi kandırıyoruz. Çocuklar sıkıldıklarında veya ilgi istediklerinde hemen cep telefonlarını ellerine veriyoruz, babalar da genellikle telefonda ya da bilgisayar oyunlarıyla meşgul oluyorlar. Zaten imtihan olan rüya gibi bir dünyada kısa bir hayat yaşıyoruz ve bu rüya içinde daha fazla rüya oyunları, filmler ve dizilerle amacımızı kaybediyoruz. Rüya içinde gerçeği görmememiz için bize gösterilen sahte bir rüya . Peki, amacımız neydi dünyaya gelirken? Nereye gidiyoruz? Bireysellik her tarafımızı sarmış, güzel ahlak unutulmuş, komşumuzun açlığından, yetimlerden veya yoksullardan habersiz yaşıyoruz.
Çocuklar ergenliğe ulaştıklarında, sosyal medyadan öğrendikleri davranışları uygulamaya başlıyorlar; içki, kumar, cinsiyet özgürlüğü gibi birçok kavramlar, hatta uyuşturucu kullanımı gibi daha birçok olumsuz alışkanlık. Biraz şanslı ve akıllı olabilirlerse bile, çocuklarımız genellikle bizim hayalimizden çok farklı bir şekilde büyüyorlar ve istemediğimiz bireysel ve sorumsuz bir kişilik kazanıyorlar.
Peki düşündük mü, bu çocuklar ileride kim olacak ve nasıl olacaklar? Sizce onlar bizi huzurevine mi gönderecekler, yoksa bize saygı ve sevgi mi duyacaklar? Kim eğitiyor bu çocukları ve kime hizmet ediyorlar? Acaba kültürümüzü yok etmeyi isteyerek ne planlıyorlar? Bu kötü dünya sisteminin kurucuları, dünyanın dört bir yanında geleneklerini sürdürmeye çalışan ülkelere saldıranlarla aynı kişiler mi?
Çocuklarımızın iyiliği için en azından telefon kullanımını kısıtlamayı düşünebilir ve daha fazla aile içi etkileşime odaklanabiliriz. Onlarla sohbet etmek ve birlikte vakit geçirmek gerçekten önemlidir. Aynı zamanda kendimizi bu dijital bağımlılıklardan kurtarmak da önemlidir. Böylece inancımıza, özümüze, kültürümüze ve gerçek dünyamıza geri dönebiliriz.
Ayrıca unutmayalım ki, Müslümanlar olarak çocuklarımızdan ve ailemizden sorumluyuz. Bu, bizim için bir imtihandır. Gerçek hayat, ölümden sonra başlar. İyi bir eğitim ve rehberlik ile onları Allah'a ve Resulune daha yakın bir şekilde yetiştirmek, bu dünyada ve ahirette bize büyük bir kazanç olacaktır.
İbni Ömer radıyallahu RasulAllahı şöyle buyururken dinledim, dedi:
“Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek, ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr, efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve güttüğünüz sürüden sorumlusunuz.” (Buhârî, Cum’a 11, İstikrâz 20 )
Hayatınızda hatırladığınız ilk anınıza dönün, diyelim ki 5 yaşınıza. Sonra bugüne gelin. Kaç yıl geçmiş? Kiminiz 20, kiminiz 50 yıl diyecek…
Peygamberimizi (ﷺ) hiç görmemiş bir kişi, bir gün bir meclise girip onu aradı. Gözleriyle etrafa bakındı ama kalabalık içinde onu hemen bulamayınca merakla sordu:
“Komşusu açken tok olarak yatan bizden değildir.”