Kur’an ve Sünnet Rehberliğinde Doğru Yolu Bulmak

Kur’an ve Sünnet Rehberliğinde Doğru Yolu Bulmak

Müslümansınız veya müslüman olacaksınız, peki bunca grup içinde gerçeği nasıl bulacaksınız?

Diğer dinlerde olduğu gibi, Müslüman bir ailede yetişen kişi de ailesinden gelen dini kültür ve öğretilerle büyür. Genellikle İslam'ın gereklerini ailesinden öğrenir. Peki, ya bu öğrendiklerinin içinde yanlış bilgiler veya bidatler (dine sonradan insanlar tarafından eklenmeye çalışılan uygulamalar) varsa? Bu durumda kişinin hiç mi sorumluluğu yoktur? İşte Kur'an-ı Kerim'de sıkça geçen "ataların dinine uymak" kavramı, tam da bu noktada karşımıza çıkıyor. Oysa Kur'an, birçok ayette bize "akletmeyi" yani düşünmeyi ve sorgulamayı emretmektedir.

O halde, insanın en temel vazifelerinden biri, gerçeği araştırıp aklıyla bulmaktır. Bu, din ya da kültür ayrımı olmaksızın, tüm insanların sorumluluğudur. Eğer sadece ailenizden veya nesiller boyunca size aktarılan bilgileri sorgulamadan, duygusal bir bağlılıkla kabul ederseniz, inancınız içinde boğulabilir ve sadece belli kalıplar içinde hapsolabilirsiniz. Bu da sizi keşfetmenin heyecanından mahrum bırakır.

 

  1. Bir Müslüman için ilk referans kaynağı, Yüce Allah’ın (c.c) gönderdiği ve korunmuş olan son kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Kur'an, doğru ile yanlışı ölçebileceğimiz en sağlam ölçüttür. Onun değiştirilmezliği, birçok kaynakta anlatılan mucizeleriyle de kanıtlanmıştır. Matematiksel yapısı dahi öyle bir mucizedir ki, ayetlerin üzerinde oynansa bu düzen bozulur. Nitekim, tarih boyunca kimse bunu yapamamış ve yapamayacaktır.

 

  1. Ardından gelen kaynak ise Peygamber Efendimiz’in (sav) hadisleridir. Bu noktada dikkat etmemiz gereken önemli hususlar vardır; çünkü Kur'an-ı Kerim’e müdahale edemeyen bazı kişiler, hadisler içerisine fitneler sokarak İslam âlemini ikileme düşürmeye çalışmışlardır. İlk olarak dikkat etmemiz gereken husus, fitnelerden etkilenmeyen hadis âlimlerinin derlediği meşhur hadis kitaplarıdır. Fitnelerden etkilenmekten kastımız, eğer bir hadis âlimi Peygamberimizin (sav) yakın sahabilerine karşı olumsuz bir tutum sergiliyorsa, bilin ki o kişi fitnelerden etkilenmiştir. Zira Peygamberin (sav) yakın dostları her daim temiz kişiler olmuştur; temiz kişiler ancak Peygamber (sav) efendimize dostluk edebilir.

 

Buradan hareketle, Buhari ve Muslim gibi birinci derecede güvenilir meşhur hadis âlimlerinin takip edilmesi gerekmektedir. Hadis rivayetlerinde, kuvvetli olanları, yani birden fazla güvenilir kişi tarafından ayrı şekilde aktarılan hadisleri temel almak önemlidir. Zaten elimizde bir cetvel olarak Kur'an-ı Kerim bulunmaktadır. Bu hadis kitapları, aslında birbirinin sağlamasını yapan kaynaklardır. Karışık gibi görünse de, teknoloji çağında yaşıyoruz. Duyduğumuz hadislerin bu kitaplardaki araştırmalarını yapmak, kuşkusuz fazla vaktimizi almayacaktır.

 

  1. Üçüncü olarak, Kur'an-ı Kerim ve hadislerde bulamayacağımız meselelerde büyük mesafeler kat etmiş olan İmam Ebu Hanife, İmam Şafi, İmam Hanbeli ve İmam Malik gibi mezhep imamlarını takip edebiliriz. Örneğin, İmam Ebu Hanife'yi incelediğinizde, en küçük meselelerde bile ne kadar hassasiyetle konunun üzerinde durduğunu göreceksiniz. Elbette burada "mezhepçilik" eleştirisi yapacaksınız; ancak İslam'daki mezhepçilik, diğer dinlerdeki gibi değildir. Mezhep imamları, yukarıda saydığımız temel kaideleri rehber alarak diğer konularda fetva vermişlerdir.

 

Örneğin, Hanefi mezhebinde kan akması abdestin bozulmasına neden olurken, Şafi mezhebinde bu durum abdestin bozulmasına sebep olmaz. Burada, iki imamın farklı kuvvetli olmayan veya değişik yorumlanabilen kaynakları referans alarak görüşlerini bildirmeleri söz konusudur. Düşünün ki, dişi sürekli kanayan bir insan, bu imamların birinin görüşünü takip edebilir. Ancak takva sahibi bir insan, abdest almayı tercih edebilir. Gördüğünüz gibi, İslam'daki mezhep kavramı, basit meselelerden kaynaklanmakta ve temel inancı etkilememektedir. Kim bilir, belki de bu durum bir imtihan aracıdır.

 

Tabii ki, asıl mesele bundan sonra başlıyor: Günümüze kadar gelen binlerce tarikat ve cemaat nedir? Nasıl güveneceğiz? Doğru kim? Ayrıca, İslam’ı değiştirmeye çalışan kötü niyetli kişiler de var. Bizim İslam’ı yaşamamızı istemiyorlar çünkü bu, onların çıkarlarına ters düşüyor. Faiz, tefecilik, ahlak, kumar ve içki gibi şeytani olan her şey , yüce Allah (c.c.) tarafından yasaklanmıştır. Bu nedenle, bize kalıplaşmış bir din tanıtıyorlar; "şunu yap, şunu yapma" diyorlar. Ancak temel iman ve toplumsal meseleleri akletmemizi istemiyorlar. Onlara ezbere, kör cahil birer Müslüman lazım ya da dini hobi gibi gören kişiler. Ama bu, çok ciddi bir meseledir. Hayatın ne kadar hızlı ve kısa olduğunu görüyoruz. Nihayetinde sonsuz bir cehennem veya sonsuz bir cennet ve huzur var. Konudan pek sapmadan, peki, yolumuzu nasıl bulacağız?

 

Karşıdaki kişiyi veya grubu iyi incelemek önemlidir. Onların zaafı olan meşhur unsurlar var mı? Küçük örneklerle inceleyelim:

İbadet ve İnanç: İbadetleri ve inanç kaideleri tam ve eksiksiz mi? İbadetlerini tam olarak yapıyorlar mı? İçlerinde bidatler (sonradan eklenenler) var mı? Sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla bazı doğru gibi görünen veya yoldan çıkmış kişilerin insanların kafasını karıştırmaya çalıştığını görüyoruz. İşte bu da şeytani güçlerin bir oyunu. 

İslam'ı Sadece Ritüellere İndirgeme: Din sadece ibadetlerden mi ibaret görülüyor? İslam, ibadetlerle sınırlı bir din değildir. İyi ahlak, sosyal adalet, dürüstlük, insan hakları ve toplumun refahı da İslam’ın ana unsurlarıdır. Bir grup, dini sadece belli ibadetlere indirgemişse, İslam’ın bütüncül yapısını göz ardı ediyordur. İbadetlerin yanı sıra, ahlak ve toplumsal sorumluluklar da önemlidir. 

Doğruluk: Yalan söylüyorlar mı? Dedikodu yapıyorlar mı? Zira Peygamberimiz (sav), "Müslüman asla yalan söylemez" der. Paraya önem veriyorlar mı? Zaman değişti diyenlere aldanmayın; aslında her şey aynı. Peygamberimiz (sav) bütün servetini ihtiyacı olanlara dağıtırdı, biriktirmezdi. İnsanlara yardım ederdi. Ashabının zenginliği, İslam’a yardım etmek içindi. Bir insan zengin olabilir ama dini çıkar amaçlı kullanarak mı zenginleşiyor, bunu sorgulamak gerekir.

Saygı ve Hürmet: İnsanlardan saygı bekliyorlar mı? Bazı kişiler, insanların kendilerine hürmet etmesini, önünde ayağa kalkılmasını ve elini öpmesini isterler. Oysa Peygamberimiz (sav) kendisi önünde ayağa kalkılmasını istemezdi; boş bulduğu yerde otururdu ve bunu emrederdi. Hatta bir gün bir bedevi, meclise gelip "İçinizde Muhammed (sav) kim?" diye bağırmıştı. İnceliğe bakar mısınız? Farkedilemeyecek kadar onlardan birisi gibiydi.

  Hadis ve Rüyalar: Zayıf hadisler ve rüyalara mı bağlanıyorlar? Bazı cemaat ve gruplar, kendi ideolojilerini yaymak için kaynağı belli olmayan bazı kitaplarda geçen zayıf veya sahte hadislerle amel ediyorlar. Bunlar bazen şeytani kişilerin oyununa düşerken, bazen de bizzat dinin birliğine zarar vermeye çalışan kötü niyetli kişilerdir.

İnsanlardan Medet Umma: Müslümanlar sadece Allah’a (c.c.) kulluk eder ve ona ibadet ederler; Fatiha Suresi'nde belirtildiği gibi. Ancak insanlar, sevdiklerini yüceltme eğilimindedirler. Böyle kişiler, kendilerinden önce gelenleri, ailelerini ve kendi gruplarını yüceltirler.

Fırkaşma  veya Gruplara ayrılma : Kendi fırka ve cemaatlerini övüyorlar mı? Yüce Allah (c.c), Kur’an-ı Kerim'de birçok ayette dini fırkalara bölünmekten bahseder ki bu yanlıştır. Örneğin ;

“Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.” (Bakınız; En’âm Suresi 159. Ayet)

(İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir. “(Bakınız ; Mü'minûn Sûresi(23) 53. Ayet) 

Kendilerinde olanların cennete gideceğinden ve liderlerinin onları cennete götüreceğinden bahsediyorlar mı? Peygamberimiz (sav);

Ey Resulullah’ın kızı Fatıma! Sen de kendini Allah’tan satın almaya çalış; zira senin için de bir şey yapamam.” (bk. Buharî, Vesâyâ 11; Tefsir (26) 2; Müslim, İman 348-352.)

Elbette, sadece Allah (c.c.) dilediği kişilere şefaat etme izni verebilir; fakat bunun için insanların iman etmeleri ve dini görevlerini yerine getirmeleri gerekir.

Karizmatik Liderlik: Grup liderlerinin etrafında aşırı bir hayranlık mı var? Kimi insanlar, liderlerini aşırı derecede yücelterek, onların yanılmaz olduğunu düşünürler. Hâlbuki İslam’da insanlar, liderlerini değil, Allah’a (c.c.) ve Peygamberimize (sav) uymakla sorumludur. Bir liderin aşırı derecede yüceltilmesi, onu ilahlaştırmaya götüren bir tehlikeye işaret eder.

Liderin Yanılmaz Olduğu İddiası: Bazı gruplar, liderlerinin yanılmaz olduğunu mu iddia ediyor? Her insan hata yapabilir, hatta en büyük alimler bile yanılabilir. Peygamber Efendimiz (sav) dışında hiç kimse masum değildir. Eğer bir grup, liderini hatasız, yanılmaz ve her sözünü mutlak doğru kabul ediyorsa, bu tehlikeli bir sapmadır. İslam, akıl yürütmeyi ve sorgulamayı teşvik eder. Kimse körü körüne bir insana bağlı olmamalıdır.

Dini Tekelcilik: Bir grup, İslam’ın gerçek temsilcisi olduğunu ve tüm diğer grupların yanlış yolda olduğunu mu iddia ediyor? İslam’da herkes, doğru yolu bulmak için çaba sarf eder ve kimse dinin tek hakimi olamaz. Eğer bir cemaat, sadece kendilerinin doğru yolda olduğunu ve diğerlerinin sapkın olduğunu iddia ediyorsa, bu kibirli bir yaklaşımı yansıtır ve İslam’daki kardeşlik ilkesine aykırıdır.

Topluma Hizmetten Uzak Durma: Grup, sosyal yardımlaşma ve topluma hizmet etmeyi ihmal mi ediyor? İslam, fakirlerin korunmasını, yardıma muhtaçlara yardım edilmesini ve adaletin gözetilmesini teşvik eder. Eğer bir cemaat, yalnızca kendi üyeleriyle ilgileniyor ve topluma katkı sağlamıyorsa, bu onların İslam’ın sosyal adalet ve yardımlaşma ilkelerinden uzaklaştığını gösterir.

Sosyal Statü ve Şöhret: Bu kişiler, sosyal statü ve şöhret peşinde mi? Bazı gruplar ve liderler, insanların önünde gösteriş yapmayı severler, kendilerini övüp başkalarından daha üstün gösterirler. Peygamberimiz (sav), sade bir yaşam sürmüş, gösterişten uzak durmuş ve ashabına da aynı yolu tavsiye etmiştir. Bir kişinin, sadece Allah rızası için değil, aynı zamanda makam ve şöhret için çalışıp çalışmadığını sorgulamak önemlidir.

İnsanlar Üzerinde Baskı Kurma: Bazı gruplar, üyelerine baskı kurar mı? Mesela, onları kendi cemaatlerinden ayrılmakla tehdit eder ya da dışlarlar mı? Din özgürlük ve samimiyet üzerine kuruludur. Bir grup veya cemaat, mensuplarını baskı altına alarak zorla bazı şeyleri dayatıyorsa, bu durum sakıncalıdır. İslam’da baskı yoktur, kimseyi zorla dine ya da bir gruba mensup olmaya zorlayamaz.

Dini Sömürü: Parasal destek adı altında insanlar maddi olarak istismar ediliyor mu? Dini kisve altında yapılan para toplama faaliyetlerinin asıl amacı, hayır işleri mi, yoksa liderlerin veya grubun kişisel menfaatlerini mi karşılıyor? Bu gibi durumlarda, paranın nereye harcandığı ve gerçekten ihtiyaç sahiplerine ulaşıp ulaşmadığı sorgulanmalıdır. Peygamberimiz (sav) ve sahabeler mallarını , İslam'ı yaymak için ve ihtiyaç sahiplerine bağışlamış, maddi kazanç peşinde koşmamışlardır.

Siyasi Amaçlar İçin Dini Kullanma: Siyasi bir amaç için dini mi kullanıyorlar? Bazı gruplar, dini ideolojilerini siyasi hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak kullanabilirler. Oysa İslam, adalet, hak ve hukuk çerçevesinde hareket edilmesini emreder. Siyasi çıkarlar için dini kullanmak, dinin özüyle çelişir ve topluma zarar verir.

Aşırı Katı Yorumlar: Bazı cemaat veya gruplar, İslam'ı aşırı katı yorumlayarak, insanları dinin özünden uzaklaştıran sert kurallar mı koyuyorlar? Mesela, İslam'ın hoşgörüsünden uzaklaşarak, insanları sürekli günahkâr olarak mı gösteriyorlar?

Bilim ve Akıldan Uzaklaşma: Bilim ve aklı reddediyorlar mı? Peygamber Efendimiz (sav), ümmetine sürekli olarak ilim öğrenmeyi teşvik etmiştir. Eğer bir grup, modern bilime, araştırmaya ve düşünmeye tamamen karşıysa, bu tutum dinin "akletmek" emrine zıttır. İslam, hem manevi hem de akli ilimlere önem verir.

İnançta Yenilikçilik (Modernizm): Grubun liderleri, İslam’ı modern dünyaya uyarlamak adına temel inanç ve ibadetlerde değişiklikler mi yapıyor? Bazı gruplar, İslam’ı modern çağın şartlarına uydurmak amacıyla dine yeni kavramlar veya pratikler ekleyebilir. Bu tür yenilikçilik (bidat), dinin özünden sapmalara yol açabilir. İslam, çağlar üstü bir dindir ve her dönem için geçerli olan ilkeleri barındırır.

Sadece Kendi Kitaplarına Bağlı Kalma: Sadece kendi yazdıkları veya gruba ait kitapları okuma şartı koyuyorlar mı? Bazı gruplar, üyelerine yalnızca kendi liderlerinin yazdığı eserleri okumalarını emreder,dışarıdaki kaynaklara erişimi sınırlandırır. Bu, kişinin bilgiye erişimini kısıtlayarak tek taraflı bir görüş kazandırabilir. İslam, her alanda ilim öğrenmeyi ve geniş bir bakış açısı kazanmayı öğütler.

Kültürel Etkiler: İbadet şekillerinin içinde Şamanizm, eski Yunan, Budizm, Hristiyanlık ve Yahudilikten gelen inançları barındırıyorlar mı? Örneğin, bazı gruplarda eski dinlerden kalma ritüeller, meditasyon veya enerji ile ilgili kavramlar öne çıkabiliyor. Bu gibi uygulamaların, İslam’ın özünden sapmalara yol açabileceği açıktır. Dinimize sonradan eklenmiş ya da yabancı kültürlerden alınmış ibadet tarzlarına karşı dikkatli olmak gerekir.

Örnekleri çeşitlendirip açıklamasını artırabilirsiniz; ancak ana görevimiz  her zaman Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimizin (sav) Kur’an ahlakına dayalı yaşam tarzı ve sözlerine bağlı kalmaktır.

Kısacası, Efendimizin hayatını okuyup onun yolunda olup olmadıklarını değerlendirelim. Tabii ki herkes onun gibi mükemmel olamaz; ama en azından onun yolundan mı gidiyorlar, bunu akledip anlayalım. Kalbimiz bize doğruyu söyleyecektir. İyi ahlaklı ve samimi insanlar böylece kendini belli eder.

O büyük, güzel ahlak sahibi Peygamber Efendimiz (sav), Kur’an ahlakının en güzel örneğiydi. Ona benzemeye çalışan kişi de onun yolunda olmaya namzet olur. Fitne, yalan ve dedikodu ile asla işi olmaz; o, hep güzel ahlak üzereydi. 

Allah (c.c.) isteseydi herkesi doğru yola iletirdi. Ama her zaman dediğimiz gibi, asıl imtihan, bunca zorluk içinde Kuran-ı Kerim ve Sünnet ışığında aklederek gerçeği bulmak ve Allah’a (c.c.) teslim olmaktır.