Farenin Dünyasından İnsanın Dünyasına

Farenin Dünyasından İnsanın Dünyasına

Fareyi biraz daha izledim. Oyun tablasının altındaki talaşlardan kendine bir uyuma yeri yapmış ve başka bir yiyecek deposu da oradaydı. Demek ki fare, içgüdüsel olarak biriktirmeye programlanmış. Bu davranış beni düşündürdü. Vay be, dedim, insanlar da böyle değil mi?

Bir gün, bir arkadaşımı ziyaret ettiğimde, yeni bir evcil hayvanı olduğunu öğrendim: bir laboratuvar faresi. Açıkçası, fareleri pek sevmem ama bu fareyle tanışmak ilginç olur diye düşündüm. Arkadaşım, fare için kocaman bir kafes hazırlamıştı. Kafesin içinde borudan tüneller, oyun alanları ve dönen bir çark vardı. Fare, bu tünellerde koşturuyor, çarkta dönüyor ve oldukça sevimli görünüyordu. Hatta, bu hareketleri beni bile eğlendirmeye başlamıştı.

Arkadaşıma, fareyi kafesin dışına çıkarıp çıkarmadıklarını sordum. Bana, fareyi kafesin dışına çıkardıklarında korktuğunu söylediler. Sonra bana birkaç balık şeklinde kraker verdiler ve fareye vermemi istediler. Poşetin sesini duyan fare hemen yanıma geldi. Ben de ona bir kraker uzattım, küçük elleriyle alıp hemen yedi. Ardından ikinci krakeri istedi ve hızla onu da yuttu. Beş büyük kraker yedi. Ama meğer krakerleri yememiş, ağzında biriktirmiş! Ağzı kocaman olmuştu ve daha fazlasını istiyordu. Ona kraker vermeyeceğimizi anladığında hızla renkli cam tünele doğru kaçtı.

Farenin şaşırtıcı bir şey yaptığını gördüm. Ağzındaki krakerleri özenle çıkarıp tünelin içine sakladı. Hepsini tek tek depoladı. Aslında fare aç değildi; orada bir deposu vardı ve yiyecekleri biriktiriyordu. Depoya baktığımda, ceviz, kraker, cips ve birçok farklı yiyecek gördüm. Fare tekrar yanıma geldi ve daha fazla kraker istedi. Tabii ki vermedim.

Fareyi biraz daha izledim. Oyun tablasının altındaki talaşlardan kendine bir uyuma yeri yapmış ve başka bir yiyecek deposu da oradaydı. Demek ki fare, içgüdüsel olarak biriktirmeye programlanmış. Bu davranış beni düşündürdü. Vay be, dedim, insanlar da böyle değil mi?

İnsanlar da biriktiriyorlar; belki yiyecek değil ama yiyeceği alacak para, ev, arsa, araba, mal, mülk. Tıpkı fare gibi, sahip olduklarını korumaya çalışıyorlar ve biriktirdiklerinin sadece bir kısmını çocuklarıyla paylaşıyorlar. Tıpkı fare gibi eğleniyorlar, koşuyorlar, zıplıyorlar ve hayatın tadını çıkarıyorlar. Ancak biriktirdikleriyle yetinmiyor, hep daha fazlasını istiyorlar.

Fare kafesini dünya gibi düşünelim. İçindeki fare biziz. Yaratıcı, her gün bize rızık gönderiyor. Biz kazandık desek de aslında bu, O'nun ikramıdır. Biz de, bize vermeyebilir diye, biriktiriyoruz. Ne kadar Rabbimize güveniyoruz? Daha çok, daha çok istiyoruz!

Fare kafesinin dışı maneviyat olsaydı, ne kadar çok maneviyattan korkuyoruz. Elbet bir gün o kafesten çıkıp gerçek yaşam yerimize gideceğiz ama bizi insan yapan değerleri unuttuk mu? Yardımlaşma, sevgi, karşılıksız iyilik, saygı, zulme karşı çıkma, ibadet nerede? Yaratana yönelme ve onu sevmek, selamlaşmak ve hoşgörü nerede?

Fare, yapması gerekeni yapıyor. Ama biz, o kadar bireyselleştik ki, farenin bile yapmayacağı şeyleri yapıyoruz: Başkasını kandırma, malını alma, iftira, adaletsiz davranma, yalan söyleme... Ama fare bunları yapmıyor ki! İnsan olmaya mı talibiz yoksa fare olmaya mı? Yoksa daha aşağısına mı? Kararı siz verin!

İnsanı insan yapan duygulara sahip olup yaratanın emirlerine uyduğumuz zaman, işte o zaman gerçek insan vasfını kazanıyoruz. Halbuki biz buraya, imtihan için, iyi işler yapmak için gönderilmemiş miydik?