Ömür Bir An Gibi Geçer: Hidayet, İmtihan ve Sabır
Hayatınızda hatırladığınız ilk anınıza dönün, diyelim ki 5 yaşınıza. Sonra bugüne gelin. Kaç yıl geçmiş? Kiminiz 20, kiminiz 50 yıl diyecek…
Eskiden ticaret altın ile yapılırdı. Evde altınlarını koruyamayacak kişiler, şehirin akıllı birkaç tüccarına altınlarını korumaları karşılığında ücret ödüyorlardı. Bu tüccarlar da onlara bir not kağıdı vererek, yani bir banknot vererek işlemi kayıt altına alıyorlardı. “Banknot” kelimesi buradan gelir ve bu, paranın icadı olarak kabul edilir.
Günümüzde gördüğümüz şu ki, fakirlik, mutsuzluk ve gelecek endişesiyle boğuşan insanların sayısı artıyor. Geçim sıkıntısı çeken bir insan, ne yeni fikirler üretebilir ne de kendini geliştirmek için gerekli koşullara sahip olabilir.
Zenginler ise her geçen gün daha da zenginleşiyor. Küçük esnaf dediğimiz bakkal, manav, terzi gibi işletmeler kapanıyor ve yerlerini büyük kurumsal firmalara bırakıyor. Örneğin, kendi tarlasında domates üreten bir çiftçi, ürününü pazarlamak için kurumsal firmalarla anlaşmak zorunda kalıyor ve bu firmalar, domatesin fiyatını belirleyerek çiftçiye sadece küçük karlar bırakıyor. Bu durumu her sektörde görebiliriz.
Ekonominin Basit Tarihçesi
Eskiden ülkeler, şehirleri dolaşarak ürün getiren tüccarların yerini büyük kurumsal web siteleri aldı. Bu şirketler, yerlerinde oturarak ürün satışından %20-40 gibi kar elde ederken, alıcılar ve satıcılar bu karşısında eziliyor. Hatta küçük ülkelerdeki pazar yeri web siteleri, global şirketler tarafından satın alınarak, o ülkelerin değerleri, sermaye sahiplerinin cebine akıyor. Doyumsuzluk ! , sanki sonsuz bir hayata sahiplermiş gibi davranıyorlar.
Eskiden ticaret altın ile yapılırdı. Evde altınlarını koruyamayacak kişiler, şehirin akıllı birkaç tüccarına altınlarını korumaları karşılığında ücret ödüyorlardı. Bu tüccarlar da onlara bir not kağıdı vererek, yani bir banknot vererek işlemi kayıt altına alıyorlardı. “Banknot” kelimesi buradan gelir ve bu, paranın icadı olarak kabul edilir.
Sonra bu ticaret uluslararası yayılınca, belirli büyük aileler tarafından basılan "banknot"lar ile uluslararası gemi ticareti başladı. Daha sonra ulusal devletler, altın karşılığında basılan banknotlar için altın transferleri yapmaya başladılar.
Ancak, olası riskler nedeniyle 1944 yılında Bretton Woods Anlaşması ile 1 ons altın = 35 dolar olarak sabitlendi. Ancak, ABD'nin bu anlaşmaya uymaması ve fazla dolar basması sonucu piyasaya USD hakim oldu. Fransa'da, Bretton Woods sistemi “ Amerika'nın fahiş ayrıcalığı ” olarak adlandırıldı. Şubat 1965'te Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle , ABD doları rezervlerini resmi döviz kuru üzerinden altınla değiştirme niyetini açıkladı. Sonrasında Almanya ,İsviçre sistemden ayrıldı. ABD Başkanı Richard Nixon 1971'de televizyonda yayımlanan bir konuşmasında "altın penceresini kapattığını" duyurarak küresel ekonomiye tam bir darbe vurdu.
https://en.wikipedia.org/wiki/Nixon_shock
Amerikalılar ve diğer ülke vatandaşları, “USD'yi Amerika devletinin parası” zannediyor. 12 aileden oluşan ve sayıları 300’ü geçmeyen bankerler, karşılıksız olarak bastıkları kâğıt para dolarla dünyayı idare ediyor. Adına “Dolar İmparatorluğu” deniliyor. FED ortaklarının tamamı banker ailelerinden oluşumaktadır. FED'de Amerika devletinin hissesi dahi yoktur. Bankerler Amerika’yı 12 bölgeye bölüp pay etmişlerdir. FED bir Altın karşılığı olmaksızın Amerikan dolarını basıyor. Merkez Bankası olarak görev yapıyor. Amerika’daki bankalara faiz karşılığı borç veriyor. Böylece Amerikan ekonomisinde dolar dolaşımda oluyor. FED, yani hisse sahibi 12 aile, banka ve şahıs bu faizlerden vergi vermeden müthiş para kazanıyor.
FED’in kurucuları Rockefeller’in de içinde olduğu siyonist ailelerden oluşuyor. İşte FED’i kuran gizemli aileler: Rothschild ailesi, Rockefeller ailesi, Goldman Sachs ailesi, Kuhn Loebs ailesi, Warburg ailesi, Lazard ailesi, Moses Seifs ailesi.
Alabildikleri kadar altın rezervini stokladıktan sonra, tahmini dünya altın rezervinin tam 20 katından fazla USD basıldı. Bu durum, insanların cebindeki paranın nasıl çalındığını gösteriyor. Artık zenginlerin kasasında fazlasıyla altın vardı ve sırada, dünyanın kalan altınları ve zenginliklerini ele geçirmek vardı ve tabii ki bunu basit bir kağıt parçası ile yapıyorlardı. Eğer bir gün tedavülden kalktığını duyarsak bu kağıt parçasının ve ABD'nin kendi merkez bankasını kurup kendi parasını bastığını, herhalde sürpriz olmaz…
İnsanlar, öyle alıştırıldı ki, bu kağıt parçasına adeta altın ve değerli metallerin ne olduğunu unuttu. Ama iş bitti mi? Hayır, insanlardan borsa ve faiz sarmalı ile de elindeki paralar alınmaya başlandı. Bazı kişiler, kazandığını zannettiği borsada aslında kaybettiğinin farkında değil. Peki sonra ne olacak? Sürpriz, "Sanal Para"...
Bir örnek verelim: Ortada bir ticaret kasesi var, içinde 1000 altın var ve orada 100 kişi bulunuyor. Yani kişi başı 10 altın var. Herkes yaptığı iş karşılığında kaseden altın alıyor. Kase sahibi de aldığı hizmet karşılığında verdiği diğer hizmetler ile aldığı altınları kaseye geri atıyor. Böylece çalışan herkese kazanma fırsatı sunuluyor. Ancak, birkaç açgözlü kişi, kasedeki 990 altını alarak, yerine sözde altına eşitledikleri kağıtlarını kaseye atarak diğer insanları kandırıyor. Bu durumda, kasede gerçekte 10 altın kalmış oluyor ve bir miktar kağıtla 95 kişi iş yapmaya çalışıyor. Fakat bir gün açgözlüler kaseyi ateşe verse ve kağıtlar yansa, ortada ne kalacak? 10 Altın 995 kişi ve kaos...
Eskiden beri sermayenin belirli ellerde toplanması nedeniyle dünyada çeşitli ayaklanmalar ve ihtilaflar yaşanmıştır. Bu durum sonucunda yeni düzenlemelere gidilmiş olsa da, bu kişiler yine sıyrılarak ayaklanmaları kendi lehlerine yönlendirmeyi başarmışlardır. Fransız Devrimi (1789) gibi..
Para için neler neler yapmış olabilirler? Silah sanayi, ilaç sanayi, enerji , ticaret ve medya gibi alanlarda kontrol sahibi olmuşlardır. Bu kontrolle istedikleri kişileri ve toplumları istedikleri gibi yönlendirmekte, hatta savaşlar çıkartarak silah satıp fitne tohumları ekmişler , daha fazla kazanmak için insanları ilaçlara bağımlı hale getirmişlerdir. Bu kişiler, gözleri körelmiş şekilde kendi çıkarları için hareket ederken, aslında bindikleri dalı kesmektedirler…
İslami Ekonomisi…
Halbuki İslam ekonomi modelinde, herhangi bir şeyin ticari değer taşıması için ticari bir karşılığı olması gerekmektedir. Bu model, adil ve şeffaf bir ekonomik sistem üzerine kurulmuştur, ki bu da herkesin hakkını almasını sağlar ve toplumun refahını artırır.
İslami ekonomi modeli tamamen hak, şeffaflık ve hizmet üzerine kurulmuştur. Aradaki İslamiyet'e zarar vermek isteyen bazı fitnecileri aradan çıkarırsak ,önyargıyı bırakır ve Kur'an'ı gerçekten anlarsak, bunu daha iyi anlamış oluruz.
Hz. Peygamber döneminde çeşitli beytul mal gelirleri bulunmaktaydı ve bunların en önemlisi mal varlığından her sene %2.5 oranında alınan ve Kur'an'da Müslümanlarca verilmesi mukellef tutulan zekattır. Zekat, fakir ve ihtiyaç sahibi kişilerin zenginlerin mal varlığı içindeki hakkıdır. Zekat senelik olarak hesaplanır ve İslam devleti tarafından alınarak fakir ve ihtiyaç sahiplerine verilir. Ziraat ürünleri için ise %10 olarak uygulanmıştır. Peygamber ve ailesine zekat ve sadaka almak yasaktı. Zekatın ulaşması gereken yer sadece Kur'an'da belirtilen ihtiyaç sahibi kimselerdir.
Tevbe Suresi, 60. ayet: "Sadakalar (zekâtlar) Allah'tan bir farz olarak ancak, yoksullara, düşkünlere, (zekât toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, (hürriyetlerini satın almaya çalışan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olana, yolda kalana mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir."
Zekat dışında islam gelirlerinin diğer kısımları Devlete ait arazinin kiralanması, madenler, gümrük vergileri, yardımlar (örneğin bir okulun, köprünün, yolun vb.. yapılması için toplanan bağışlar), gayri muslimlerden alınan adaletli vergiler, savaş ganimetlerinin 1/5 vb.. dir . Kamu harcamaları, Ordu harcamaları, zekat memurları dısındaki memur maasları, vb giderler buralardan karsılanırdı .
Takva ehli bir müslümanın ise yapması gereken RasulAllah'ı asm ve eshabını taklit etmektir .Kuranda infak ile ilgili bi ayette şöyle der .
Bakara Süresi 219. Ayet "Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini de soruyorlar. De ki: İhtiyaç fazlasını. Allah sizin için âyetlerini işte böyle açıklıyor ki düşünesiniz."
İhtiyaç fazlası...
Örneğin , bu ayet ışığında takva üzeri düşünüsek , varlıklı bir insanın bir işi var; ihtiyacı olan senelik sermaye, araç gereç, maaş giderleri, işini geliştirmek, daha fazla istihdam için gereken her türlü ihtiyacı düştükten sonra kalan kısmın ve kazancın fakirlere infak edilmesi gerekmektedir. Normal gelirli bir insanın da ihtiyacı dışındakileri infak etmesi gerekmektedir.
Yoksullara ve ihtiyaç sahiplerine yardımın sadece kumara ve şans oyunlarına veya zenginlerin zekâtına bırakılmaması, daha geniş bir tabana yayılması, kişisel ve ailevi ihtiyaçlardan artan malı, yiyecek ve giyeceği olan kişilerin bunları yoksullara vermelerinin teşvik edilmesi sosyal adaletin sağlanması bakımından son derece önemlidir. Bu geniş infak kaynağı kullanıldığı takdirde, toplumda temel ihtiyaçlarını karşılayamamış kimselerin kalması oldukça güçleşecek ve nadirleşecektir.
Osmanlı'da, 'sadaka taşı' olarak bilinen taşlarla ilgili küçük bir yaşanmış örnek vardı. Zenginler, bu taşlara sadakalarını koyar ve giderlerdi. Fakir insanlar ise bu taşların yanına giderek ihtiyaçları kadar parayı alır, geri kalanını diğer fakirlere bırakırlardı. Dönem o kadar ilerlemişti ki, artık bu taşlardan sadaka alan bir fakir bile kalmamıştı. İşte ilahi kurallar uygulanırsa insanların dünyadaki refahı artar, öbür dünyadaki mükafatı ise ayrıdır.
Peki, karşılığında ne alacaksınız? İnşaAllah İlahi rıza, temiz gülen yetimler, fakirler ve ihtiyaç sahipleri, muhteşem bir huzur , ve sonsuz cennet ...
Peygamberimizden birkaç örnek ile tamamlayalım yazımızı,
"Peygamber Efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) tebliğ ettiği din hakkında bilgi almak için sıkça misafirler gelirdi. Gelenler arasında önemli şahsiyetler bulunurdu. Bilal-i Habeşi (radıyallahü anh) misafirlere karşı Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) mahcub düşmesin diye hurma biriktirmeye başlamıştı. Çünkü çoğu zaman misafirlere ancak su ikram edebiliyordu. Böylelikle Efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) ve dinini küçük düşürüyor endişesine kapılıyor, morali bozuluyordu. Biriktirdiği hurmaları birgün Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) kapı arkasında gizlenilmiş bir şekilde bulunca, bu hurmaların nereden geldiğini sordu. Bilal de (radıyallahü anh) mahcub bir şekilde durumu izah etti. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun üzerine; “Ya Bilal, bu hurmaları hemen tasadduk et (dağıt)! Bilmez misin ki bu din, hurma biriktirme dini değil! Allah seni hurma biriktiresin diye yaratmadı.” buyurdular.
Hz Muhammed asm elidde imkanı olmasına rağmen asla zenginliğe ve rahata özenmemiş kendisini ahirete hazırlamıştır .
Hz. Ömer’in Peygamberimizle ilgili anlattığı şu hatıra günümüz Müslümanlarına çarpıcı bir örnek teşkil etmektedir:
Bir gün Hz. Ömer, sessizce Hz. Muhammed (sas)’in dinlenmekte olduğu odaya girer ve bir an çevresine göz gezdirir. Tavana asılmış kuru deri bir torbanın içinde bir kaç kg. arpa, duvara dayalı bir kaç ağaç yaprağı ve yerde Hz. Muhammed (sas)’in üzerinde uyumakta olduğu hurma lifinden örülmüş kaba bir hasır… Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer’in hıçkırıkları O’nu (sas) uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer, omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya devam eder. Hz. Muhammed (sas) hayretle sorar:
- Ey Hattab’ın oğlu! Neden ağlıyorsun?
- Ey Allah’ın Elçisi! İranlılar, kisralarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar, kayserlerini lükse ve ihtişama boğmuşken Sen ki Allah’ın Elçisisin. İzin ver, bizde Seni…
Allah’ın elçisi, Hz Ömerin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işaretiyle keser ve “Bu dünya hayatı bir eğlenceden ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.” [Ankebut Süresi,64] âyetini okuduktan sonra ekler:
- İstemez misin ey Ömer! Dünya onların olsun Ahiret de bizim, buyurur.[Müslim, Talak, 30.]"
Yüce Allah'ın c.c. fakir, yetim, muhtaçlara.. kullarına bu kadar merhametli olduğu , Güzel ahlaktan tutunda ekonomiye kadar insanın dünya ve ahiretteki refahını düşünen bu güzel dini , İslam'ı , neden kötü göstermeye çalışıyor bazıları anladınız mı ?
Hayatınızda hatırladığınız ilk anınıza dönün, diyelim ki 5 yaşınıza. Sonra bugüne gelin. Kaç yıl geçmiş? Kiminiz 20, kiminiz 50 yıl diyecek…
Peygamberimizi (ﷺ) hiç görmemiş bir kişi, bir gün bir meclise girip onu aradı. Gözleriyle etrafa bakındı ama kalabalık içinde onu hemen bulamayınca merakla sordu:
“Komşusu açken tok olarak yatan bizden değildir.”